KURAN DİNLE
ŞİİRLERİM 1
ŞİİRLERİM 2
TAKİPLİ HATİM
TAKİPLİ HATİM 2
TAKİPLİ HATİM 3
HATİM
HAFIZAYI GELİŞTİRME TEKNİKLERİ
ÖĞRENMENİN KURALLARI
İBRETAMİZ
ZİYARETÇİ DEFTERİ
DARB-I MESELLER
NAMAZ SÜRELERİ VİDEO
NAMAZ DUALARI VİDEO
MAHREÇ İLMİ VİDEO
ABDUSSAMET KISA SURELER
NAMAZ SUR.FATİH ÇOL.
ABDUSSAMETİ DİNLE
HATİM İNDİR (abdussamet)
HATİM VADİSİ
SAD EL GAMDİ HAT.
İLHAN TOK
ABDULBASİT ABDUSSAMET
SIDDIK MİNŞEVİ
HALİL HUSARİ
SUDEYSİ VE ŞİRİM
114 HAFIZ
MEDİNE İMAMLARI
ABDULLAH ALİ BASFAR
EBUBEKİR ŞATİRİ
İSMAİL BİÇER HATİM (1-2-3-4-5)
İSMAİL BİÇER(6-7-8-9-10)
İSMAİL BİÇER(11-12-13-14-15)
İSMAİL BİÇER(16-17-18-19-20)
İSMAİL BİÇER(21-22-23-24-25)
İSMAİL BİÇER(26-27-28-29-30)
İLAHİLER
ŞİİRLER 3
ARAPÇA ÖĞRENMENİN TEKNİKLERİ
ARAPÇA ÖĞRENİYORUM 2
ARAPÇA ÖĞRENİYORUM 3
ARAPÇA ÖĞRENİYORUM 4
ALMAN EĞİTİMİNDEN KESİT
DRAMA
OKUMAYI SEVDİRMENİN YOLLARI
YAZAR AHMET HAMDİ TÜRKEŞ'İN YAZILARI
ARAŞTIRMA
UYDUDAN BAK DÜNYAYA
İletisim
Ne Ola!
Sayaç
 
Muamma 1
 
MUAMMA
Uzaklarda pişir yemek,
Evinize düşer yemek.
Göz kaşığın sallıyorsun,
Çok beğendin, sevdin demek.
 
Demirde de dil oluyor,
Şekil olur, hal oluyor,
Yağmura rahmet diyorlar,
Niye bazen sel oluyor.
 
Dünyaya bakar pencere,
Sıkıntıya olmaz çare.
İçinde dert kaynıyorsa,
Neye yarar o tencere?
 
Osmani’yim şaştım hale,
Resim binmiş cansız tele.
İki hece ben söyledim,
Sen kalanı getir dile.
 
MUAMMA
“Kardeş olun” emrine hepimiz koyduk vize,
Öyle şeyler dedik ki, bakamadık yüz yüze.
Kimimiz yolda kaldı, kimi uçtu denize,
Parçalandık, bölündük; düşman olduk biz bize,
Ya Rabbim, göster artık hazinenden mucize,
 Mücize aramayın, mucize içinizde.
 
O ölmedi, ölmez de Hızır gibi yaşıyor,
Asır, felek dinlemez, zamanları aşıyor.
Şimdi söyle bakalım, içimizde olan ne?
Bu mucize dediğim, hangi mana taşıyor?
 
OLDUĞU ZAMAN
(Na’t-ı Şerif)
Adelet terazin doğru değildi,
Cehalet devri olduğu zaman.
Haksızın haklıya boynu eğildi,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Kadın, makam, servet sözü verdiler,
Başımıza taç ol, yönet dediler,
Bu sevdayı bırak, terket dediler,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Dedi “Düşünmeyen beni anlamaz”,
Güneş’i, Ay’ı da verseniz olmaz.
Edenin ettiği yanına kalmaz,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Merhamet eyledi acıdı bize,
Köre kar etmedi, onca mucize.
Taif’de taşa tuttu bazı acuze,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Dokunduğu ağaç aşka inledi,
Vahy’ı dağ, taş, su; cin,insan dinledi.
Kini, husumeti, şerri... önledi,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Vahiy ipliğinden huzur örüldü,
Cehalet, rezalet, fesat... sürüldü.
Her şeyde bir düzen, dirlik görüldü,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Kadınlara gerçek haklar verildi,
Ayağı altına cennet serildi.
Saadet bahçesinin gülü derildi,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Sis perdesi kare kare dağıldı,
İnsanı mahveden fikir koğuldu.
Karanlık kahroldu nura boğuldu,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Zülum, vahşet... can evinden vuruldu,
Haklı hakim oldu, sular duruldu,
Gerçek medeniyet düzen kuruldu,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
Osamani der; Hak emrini duyurdu,
Yanlış nedir, doğru nedir ayırdı,
Güzel ahlak tamamlansın buyurdu,
Habibim peygamber olduğu zaman.
 
OLMAZ
Sayıklama yalı malı,
Tek taştan duvar olmaz.
Arıdan ibret almalı,
Tek taştan duvar olmaz.
 
Sen birlikten kuvvet al,
Güçlü yaşa, güçlü kal,
Azıcık kendine gel,
Tek taştan duvar olmaz.
 
Birliğin zafer adı,
Düşmanı dedikodu,
Hamburg’a olsan kadı,
Tek taştan duvar olmaz.
 
Tek öküzle çift sürme,
Kendini boşa yorma,
Yalnıza gönül verme,
Tek taştan duvar olmaz.
 
Osamani ol, el ele,
Düşmanlığı  ver sele.
En güçlü olsan bile,
Tek taştan duvar olmaz.
 
EY GURBETTÇİ VATANDAŞ
Tek ağaçtan orman olmaz,
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
Çok karınca fili gördüm oldürdü,
Biraz beraberlik, biraz bütünlük.
 
Büyük bir millettir, tarihte adım,
Üç kıtada at oynattı ecdadım.
Ayşe, Fatma, Ali, Ahmet, Murat’ım...
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
 
Irmağı bölerek eyleme dere,
Baraj yapılmaz su az olan yere.
Hep birlikte söyleyelim bir kere;
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
 
Bilmem niye bölük bölük bölündük?
Kimimiz sağ, kimimiz sol göründük.
Bu durumdan ikimiz de süründük,
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
 
İpi kopmuş tesbih gibi dağılma,
Tefrikanın girdabında boğulma.
Yalnız kalıp, zalimlere eğilme,
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
 
Yıllar yılı gurbet elde ezildim,
Bir araya gelemedik... üzüldüm.
Osmani’yim bu hallere bozuldum,
Biraz beraberlik biraz bütünlük.
 
GURBET DESTANI
Eve girer iken çıkarmaz olduk,
Ayakkabı artık nal gibi gibi.
Bir çatı altında yaşıyor amma,
Bacı-kardeş olmuş el gibi gibi.
 
Türk’ler Türk’ten komşu istemez olmuş,
Ortaklık, ahbaplık, dostluktan yılmış.
Kimi dağda, kimi dereda kalmış,
Dağılmış dört yana çil gibi gibi.
 
Hepimizde Alman kültür şoku var,
Çoğumuzun yayı gitmiş, oku var.
Gittikçe çoğalan , evde koku var,
Sebzesi çürümüş hal gibi gibi.
 
Oğlundan ne haber, kızın ne halde?
Canavara döndü, sorumsuz elde.
Çığırından çıktı bu garip elde,
Yer, içer dolaşır, mal gibi gibi.
 
Kuş tüyünde yatar, kuş sütü içer,
Her hafta boğazdan üç kuzu geçer.
Anası önünden korkarak geçer,
Çocukları görsen fil gibi gibi.
 
Herkes bir hava bildiğin yapar,
Çok evlat bilirim babayı kapar.
Hayımı öğrenmiş evinden kopar,
Aile bağları kıl gibi gibi.
 
Babayı, oğulu evde gören yok,
Geç gelmişsin, gelmemişsin soran yok.
Biliyorum yenge ile aran yok,
Kahve... olmuş sana bal gibi gibi.
 
Aile terbiyesi görmeyen hamlar,
Beyazın üstüne zift olur damlar.
Ömür törpüsüdür böyle adamlar,
Almanca’da bunlar “null”gibi gibi.
 
Sınırı çok gizli geçerek geldim,
Vizem mizen yoktu, hep saklı kaldım,
Böyle olmaz deyip, sarı zarf buldum,
Yapıştım üstüne pul gibi gibi.
 
Oturum adına nikahı lazım,
Yetmişlik karıya yolunan kazım.
Yollarımı bekler oğulla, kızım,
Sararmış solmuşlar gül gibi gibi.
 
Fabrikada robotlarla yarıştım,
Akşam oldu, sarılara karıştım.
Geçen günü bir avratla tanıştım,
Tüketti beni pil gibi gibi.
Yerlere serdi çul gibi gibi.
 
Bir ışık çakmadı, gün şafağında,
Asimile olduk, kültür ağında.
Henüz hayatımın bahar çağında,
Eğdiler, büktüler dal gibi gibi.
 
Dernek gördüm; parası yok, malı yok,
İş yapmaya yürüyecek halı yok,
Meyvesi yok, yaprağı yok, dalı yok,
Dünyada en büyük çöl gibi gibi.
 
Yiten değerlerim mumla ararım,
Nerde kaldı benim örf, adet,ar’ım...
Halimizi Osmani’dan sorarım,
O da konuşmuyor lal gibi gibi.
 
FLOHMARK TÜRKÜSÜ
Çoluk çocuk dökeriz ter,
Geze geze flohmarkta!
Yenisine güç mü yeter?
Yürüyorum flohmarkta.
Flohmarkta flohmarkta
Ah flohmarkta, vah flohmarkta.
 
Çöpe giden çok hurdayı,
Çürük demir, paslı yayı,
Koç’a rakip bayan, bayı,
Görüyorum flohmarkta.
 
Elek ettim çarşıları,
Sağı solu karşıları,
Aradığım komşuları,
Buluyorum flohmarkta.
 
Keser, pense, çivi, nalı...
Kirlik gömlek, yırtık şalı...
Sağlam diye çoğu malı,
Satıyorum flohmarkta.
 
Fırsat bulup çaldıklarım,,
Kırk yıl önce aldıklarım,
Çöplükten de bulduklarım,
Seriyorum flohmarkta.
 
Hobi olmuş ne demeli,
Eskiye rağbet geleli.
Kazancımı bire elli,
Katlıyorum flohmarkta.
 
Hastalıktır yok ilacı,
Mutfağa girmeyen bacı,
Komşuya gitmeyen hacı,
Bakıyorum flohmarkta.
 
Eski alınyazım oldu,
Fakirlik hep bizim oldu.
Bir arkadaş lazım oldu,
Arıyorum flohmarkta.
 
 
Nerde eski o terbiye,
Ucuz olur, eski diye,
Dostlarıma bir hediye,
Soruyorum flohmarkta.
 
Osmani’yim dalsız kaldım,
Arıcıyım balsız kaldım.
Yenilere halsiz kaldım,
Dönüyorum flohmarkta.
 
MUAMMA
Kara benzer renginiz var,
Ne çıkarıp, ne giyersin?
Kimin ile cenginiz var?
Ne toplayıp ne atarsın?
 
Seviyorsan canlar canı,
Petek nerde, balın hani?
Şu çiçeğin dört bir yanı,
Deyip deyip ne dönersin?
 
Ne söyleyip diye geldin?
Vasıtalı, yaya geldin.
Söylesene niye geldin?
Bura nere, ne durursun?
 
Zamanında, sırasında,
Çok sevap var edasında.
Neyle neyin arasında,
Gidip-gelip ne koşarsın?
 
Osmani’yim çok eserim,
Gidiyorum yok eserim.
Atar, tutar hep keserim,
Sen kesersen ne kesersen?
Burda her dörtlükte bir şey anlatılmaktadır. Bunlar nelerdir?
 
HACILAR
Kalem dergisi der: “Uğurlar ola,”
Buradan Kabe’ye uçun hacılar.
İstanbul’da eğer verirsez mola,
Ensari’ye varıp uçun hacılar.
 
El açıp ağlayan gönül erleri,
Bu farzda saklanan bütün sırları,
Gezi gördüğünüz kutsal yerleri,
İdrak defterine geçin hacılar.
 
Dalga dalga dolup, taşıyor Mekke’m,
Çeşitli ülkeden, faklı dilden hem.
Abu hayat olur, hacıya zemzem,
N’olur yerime de için hacılar.
 
 
Osmani der: Merve ile Safa’da,
Ne yapılır Arafat’ta, Mina’da?
Hem manevi, hem de maddi manada,
Girerler ihrama niçin hacılar?
 
BELİ DEĞİL
Kalktı göç eyledi, dağıldı köyler,
Amaç belli değil, rol belli değil.
Ana başka söyler, kız başka söyler,
Torun ne konuşur, dil belli değil.
 
Türkçe’ye Almanca sözler karışmış,
Ortalık toz duman, izler karışmış,
Tanımak ne mümkün, yüzler karışmış,
Kardeş belli değil, el belli değil.
 
Kültür obamıza düştü yıldırım,
Sele gitti evim barkım, çadırım.
Kediye yüklendi kırk yıllık karım,
Para belli değil, pul belli değil.
 
Fırsat vermez zalim gurbet ahdıma,
Kara çalar her gördükçe bahdıma.
Geçeceğim ama kültür tahdıma,
Yolcu belli değil, yol belli değil.
 
Düşünelim hep birlikte çare ne?
Bu tablolar görenedir, köre ne?
Dil bahçesi, gülistanlık virane,
Diken belli değil, gül belli değil.
 
Güvenç devri geçti, değişti künkler,
Harflerle savaşmak şimdiki cenkler.
Talibi der; solmuş dildeki renkler,
Yeşil belli değil, al belli değil.
4 .7.2000
 
BULUT AĞLAR
Bir hikmeti vardır elbet,
Her gün burda bulut ağlar.
Edep, haya; gençlik... heyhat!
Nesillere umut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Vitrinde her şey açık,
Gösterirler sapık sapık,
Teknik de kurtarmaz artık,
Kusurlara bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Bu dünyayar say’eleri,
Yemek, içmek gayeleri.
Yok ahiret gayleleri,
Küffarlara bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Baldır, göğus açık tutar,
Bulut gelir üstün örter.
Nefis, şeytan her şey dürter,
Asırlara bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Geldiğinde hep yılbaşı,
Çanla dolar, sokak, çarşı...
Değişirler eşya, eşi,
Hınzırlara bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Her şey normal derler burda,
Her naneyi yerler burda,
Türlü pislik kirler burda,
Şerirlere bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Bilmez İsa Peygamberi,
“Ruhül kudüs” der serseri,
Kur’an’a isyandan beri,
Fikirlere bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler,dağlar...
 
Ruhu ölü, beden yasta,
Güveni yok, eşe, dosta...
Doktor hasta, ilaç hasta...
Ömürlere bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
 
Eğer yoksa Hakk’a sevgi,
Mutlu etmez, teknik bilgi,
Eğri cetvel, eğri çizgi,
Çizerlerei bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar.
 
Osmani uydu nefsine,
Güveneyim ben nesine?
Köle heva, hevesine,
Esirlere bulut ağlar,
Gökyüzü, denizler, dağlar...
12. 2.99
 
.
 
NAYLONLAŞTIK
Hiç bir şeyin tadı, tuzu kalmadı,
Koyun naylon, kuzu naylon, kaz... naylon.
Hormonu yedikçe hazı kalmadı,
Elma naylon, armut naylon, muz... naylon.
 
Meyvenin, sebzenin... kokusu soldu,
Mananın yerini maddeler aldı.
Eski karlar hani, nerde, ne oldu?
Kışı naylon, güzü naylon, yaz naylon.
 
Doğruluk gübreyle şiştikçe şişti,
Muhabbetler hormon ile gelişti.
Ahde vefa dostluk ile çelişti.
Dostluk naylon, vefa naylon, söz naylon.
 
Adam var ki beş paraya değmiyor,
Tavırları insanlığa sığmıyor.
Farabiler, Edisonlar... doğmuyor,
Karı naylon, koca naylon, kız naylon.
 
Fırsat kollar, çelme takar, düşürür,
Haram,helal ne var ise aşırır,
Sen ölürken o kendini düşünür,
Utanmazda vicdan naylon, yüz naylon.
 
Bir gariban yarasını saramaz,
Saranlara engel olur, duramaz.
Yanlış yapar, yanlışını göremez,
Gönül naylon, kafa naylon, göz naylon.
 
“Şıkıdım” gübresi çıktı çıkalı,
Ayıramaz olduk kurtla çakalı,
Müziğin anlamı kalktı kalkalı,
Beste naylon, güfte naylon, caz naylon.
 
Sıcakta eriyip, soğukta donma,
Her eli olanı adamdan sanma.
Eş, dost, ahbap için yanıyor amma,
Ateş naylon, duman naylon, köz naylon.
 
Osmani’yim tuzak gördüm tanede,
Canavarlar oturuyor hanede,
Kuzu postuna bürünmüş sinede,
Sevgi naylon, saygı naylon, öz naylon.
 
ZALİM GURBET
Zalim gurbet! Ocağımı söndürdün,
Evladımı geri ver de gideyim.
Aklım aldın, divaneye döndürdün,
Evladımı geri ver de gideyim.
 
Çocukları kaptı kültür çarkların,
Canına okudu çok ocakların,
Senin olsun vereceğin markların,
Evladımı geri ver de gideyim.
 
Yarınlarım ateş sardı, nardadır,
Ruhumuzu bir sıkan var, dardadır.
Yitirilen yavrularım nerdedir?
Evladımı geri ver de gideyim.
 
Yeter artık dil bahçemi talanın,
Kuzuları kurda verdi, yalanın,
Milyarlar versen daha sana gelenin...
Evladımı geri ver de gideyim.
 
Osmani der; bizi bizden soğutan,
İki kültür arasında öğüten,
Her birimiz bir ta rafa dağıtan,
Evladımı geri ver de gideyim.
 
EĞİTİM
Eğitim insanın en büyük karı,
Gözümde, gönlümde tüter eğitim.
Verdiğini verir, bilmez imkarı,
Masraftan çekinme, öder eğitim.
 
Kainata fermanını yazdırır,
Demirleri havalarda gezdirir.
Okyanusa yelken açar yüzdürür,
Cehennemi cennet eder eğitim.
 
Çalış, çırpın avarede kışlama,
Okul deyip, çevre deyip taşlama,
Hiç boşuna mazerete başlama,
Anada, babada biter eğitim.
 
Ot işlenir, kağıt olur, ip olur,
Ustasında hastalara hap olur,
Pantol olur, ceker olur, kep olur...
Nice kusurları örter eğitim.
 
Osmani’yim üç kazandımi, beş gitti,
Nice yıllar dolu geldi, boş gitti,
Gerbet elde ömür bitti, yaş gitti,
Bundan sonra bana neder eğitim?
Kafa kuru boşa gider eğitim.
 
NEDENDİR
Çok bildiğim yurtlar, evler, ocaklar...
Yolcu oldu, yol almadı nedendir?
Geleceğin umutları çocuklar,
“Bali” aldı, bal almadı, nedendir?
 
Doğru isen eğri olmaz yazılar,
Isırıyor, yılan oldu kuzular.
Bahçe ekti, bostan ekti bazılar,
Diken oldu, gül olmadı nedendir?
 
Irmağımız elli yerden böleriz,
Ağlanacak halimize güleriz,
Hakli, haksız; yerli yersiz dalarız,
Doğru dürüst kul kalmadı nedendir?
Anlıyorsan ilim, sırdan, hikmetten,
Kim ne yedi, çıkarıldı, cennetten?
Affedildi günah, çünkü şehvetten,
Şeytan ise affolmadı nedendir?
 
Kuru dere, kuru çayda, pınarda,
Eli bağlı boş oturma, kenarda,
On asırlık şu gördüğün çınarda,
Çiçek, yaprak, dal kalmadı nedendir?
 
Çoğu yerde sarılırız kırbaca,
İşimizi hallederiz zorbaca,
Konuşmamız çoktan olmuş çorbaca,
Almanya’da dil kalmadı nedendir?
 
Çocuğumuz okullarda dökülür,
Geleneği, göreneği... sökülür,
Ev reisi yük altında bükülür,
Fıtık oldu bel kalmadı nedendir?
 
Osmani der; kışa döndü yazımız,
Yavrumuza geçmez oldu sözümüz.
Nerde kaldı kültürümüz, özümüz?
Toprak oldu, çamur oldu yüzümüz,
Yıkayacak el kalmadı nedendir?
 
GARİP
Çekiyorum dostlar gurbet kahrını,
Yıllarca burada ben garip garip.
Gözlerim ufukta bekler yarını,
Aylar yıla döndü, gün garip garip.
 
Buraya gelmiştin fidan yaşında,
Çok çileler çektin, rızgın peşinde.
Emekli olursan altmış beşinde,
Ne kaldı geriye? Yan garip garip.
 
Bu nasıl devirdir, bu nasıl asır?
Hepimizi marka ettiler esir.
Çalıştım, çırpındım kırk sene küsür,
Hala pantol, ceket, don ... garip garip.
 
Kültürümüzden uzak yaban ellerde,
Allah’ın selamı yok gönüllerde.
Yediden yetmişe “çüz   “ var dillerde,
Oğlun, kızın...garip, sen garip garip.
 
Ağardı saçlarım, dert aldı midem,
Çoluk çocuk derdi bırakmaz gidem.
Bu yol çıkmaz sokak, ben nasıl edem?
Şaşırdım pusulam, yön garip garip.
 
Şu kalkınanlarda acep nedir sır?
Bizi kim bıraktı, geri üç asır?
Hepimiz burada kalmışız esir,
Köle pazarında dön garip garip.
 
Yurduma bakarım ne olup biter,
Ne zalimler gördüm, gavurdan beter.
Bu ne kadar sürer, ne kadar gider?
Cennet vatanımda din garip garip.
 
Siladan uzağım boyun bükerim,
Osmani’yim hasret yaşı dökerim.
Bu günü sorarsan, dünden beterim,
Yarının aynası dün garip garip.
 
ARASINDA
Şu gurbet elde nice yürüdüm,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
Bu nasıl hayat? Ey vah çürüdüm!
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Oyunun oyna, televizyon bak,
Robota döndü, bu güzelim halk.
Monoton adam, ye, iç,otur, kalk,
Kahve,işyeri, ev arasında.
 
Türkiye’den örf, töre... getirdim,
Törem kalmadı ümit yitirdim.
Vallahi kendimi kendim bitirdim,
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Burada nasihat, ezan duyulmaz,
Gafilin ömrü ömür sayılmaz,
Kalp pas tutmuşsa Hakk’a uyulmaz,
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Misafir, komşu...tanımaz oldum,
Alıştım ben de kınamaz oldum.
Bir zaman sonra beynamaz oldum,
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Çocuk besledim, bilmez haddini,
Ateşten gömlek görür dinini.
Büyüdü amma, hala dandini,
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Köyümde bana” Derler” almancı,
Burada derler “Bunlar yabancı”,
Yanıp tükendim gurbet ne acı,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
 
Ah zalim gurbet! Yok ettin beni,
Gerilen yaya ok ettin beni.
Ateşe tuttun şok ettin beni,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
 
Almanya seni göreyim derdim,
Görmez olaydım, çoğaldı derdim,
Suçum ne idi hapise girdim,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
 
Galiba bazı şeyler unuttum,
Agahım amma, önce ben yuttum,
Kağıt, taş...sonra bir takım tuttum,
Kahve, işyeri, ev arasında.
 
Ayağım kaydı, ölçümü bozdum,
Gençliğim vardı, savrulup tozdum,
Ölmeden önce mezarım kazdım,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
 
Almanya artık avuçta kordur,
Yakar, üşütür; ateştir, kardır,
Yaşayan bilir, ne kadar zordur,
Kahve, iş yeri, ev arasında.
 
Osmani der ki; sarardım, soldum,
Halime bakıp bin pişman oldum.
Sıladan uzak, sıkıştım kaldım,
Nefisle, şeytan, dev arasında.
 
MUAMMA
Lale, sümbül...susuz olmaz,
Ustasız taş...şekil almaz.
Kabiliyet yar olursa,
Okur insan cahil kalmaz.
 
İNCİTME BENİ
Saçların süpürge ettim yoluna,
Gel etme evladım, incitme beni..
Göz yaşlarım sel oldu, garip haline,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Her nereye gitsen olsun haberim,
Her saat başında ikaz ederim
Benden uzaklaşsan yanar ciğerim,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Kıyafetin, tavrın, acayıp saçın,
Ne Almansın, ne Türk bu nasıl biçim?
Bu gurbet, bu çile hep senin için,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Zemin burda kaypak, gençliğin kızak,
Dikkat et çocuğum, her taraf tuzak,
Kültüründen niye durursun uzak?
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Bilir misin bala baldan tatlıdır,
Bağrım yanık, benim içim dertlidir,
Evladın acısı çok şiddetlidir,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Arkadaş narına yanıp da bitme,
Bataklığa düşüp, çırpınıp batma,
Büyük sözü dinle, dikine gitme,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
Osmani der; ey Türk! Kendini tanı,
Unutma hiç tarih, millet, vatanı,
Örnek al, kahraman ecdat atanı,
Gel etme evladım, incitme beni.
 
MUAMMA
Şu ülkede Türkün alın teri var,
Kalkınmada çok önemli yeri var,
Şimdi sizlere bir yer soracağım;
O nere ki? Onun   dahi teri var.
OY ANAM
Aldanıp da mersedesle, markına,
Gurbet ele beni salan oy anam!
Güvenmiştin fabrikası, çarkına,
Bu zenginlik sahte, yalan oy anam!
 
Burda hayat bana göre olmuyor,
Boş dolmuyor, dolu ise almıyor.
Oğlan hop hop artık eve gelmiyor,
Evlilik hayatım talan oy anam!
 
Haklı haksız hep kızılan ben oldum,
Küfür, günah hep üzülen ben oldum,
Yük altında hep ezilen ben oldum,
Senin çiçeğindir solan, oyan anam!
 
Rağbet gösterdiniz çaputa, çula,
Harcadınız beni paraya, pula.
Konsan ne olacak köydeki mala,
Zenginliği her şey sanan oy anam!
Ben gam yüküne nasıl dayanam?
Almanya’ya gelin gelen bir kızın dıramı üzerine yazılmıştır.
3.3.2002
EY ALMANYA
Gençlerimi yollarına dökersin,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
Ocağıma incir koymaz dikersin,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
Beni benden alıp alıp götürdün,
Her şeyime kısıtlama getirdin.
Entegrasyon diye diye bitirdin,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
Çaktırmadan habı yutturdun bize,
Çoğu gencimizi soktun krıze.
Doğmamış çocuğa istedin vize,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
Keşke gelmeseydim, vallah pişmanım,
Evimde yetişdi benim düşmanım.
Nerede huzurum, şerefim, şanım?
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
Oynadı yerinden binada taşlar,
Yuvayı terketti bir sürü kuşlar.
Kahveleri mekan tutuyor boşlar,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
Osmani der; bin dert ile dolmuşum,
Gurbet elde sararmışım, solmuşum.
Haberim yok, asimile olmuşum,
Ey Almanya yeter senden çektiğim!
 
DEPREM DESTANI
Onyedi ağustos, koptu kıyamet,
Ana, baba, bacı hepisi gitti!
Asrımız görmedi, böyle felaket,
Onbeş bin üstünde vatandaş gitti!
 
Yer yarıldı, altan alev fışkırdı,
Evler suya daldı, deniz taşırdı,
Richter ölçeğini bile şaşırdı,
Sismograf topal geldi, şaş gitti.
 
Kocaeli, Sakarya, Bolu, yalova,
Yer ile bir oldu, elli bir yuva.
Kesildi elektrik, telefon, hava,
Enkazın altında nice baş gitti.
 
Enkaz altındayım, nedir günahım?
Arşa yükseliyor figanım, ahım!
Bu nasıl sallama, aman Allah’ım!
Şiddetinden yüzükteki taş gitti.
 
Dişlerimle betonları kemirdim,
Komşu dedim, medet! Diye bağırdım.
Dua edip Allah’ıma çağırdım,
Kurtarıldım ama, diş gitti.
 
Denizden, karadan açıldı fay,
Kan gövdeyi götürdü oluştu çay.
Türkiye’m ağlıyor, vay anam vay!
Gözlerinden ırmak ırmak yaş gitti.
 
Rafineri alev alev tutuştu,
Toz duman, petrol suya karıştı.
Bu nasıl zelzele, bu nasıl işti?
Yurdumun yüreği can tüpraş gitti.
 
Ateş, toprak, deniz azdı kudurdu,
Gecenin üçünde uykuda vurdu.
Bir matem bürüdü dünyayı, yurdu,
Çoluk çocuk gitti, hısım eş gitti.
 
Bir ömür boyunca tımar ettiğim,
Yemeyip, içmeyip tomar ettiğim,
Özene bezene imar ettiğim,
Servet gitti, emek gitti, iş gitti.
 
Bir anda Marmara sararıp, soldu,
Malımız, mülkümüz can heder oldu,
Biri kurtarıldı on heder oldu,
Yurdum yuvam gitti, kafes kuş gitti.
 
Bu nasıl müteahhit, bu nasıl bina!
Menfaat hırsına kıydılar bana,
Ağlarım halime ben yana yana,
Muradım koynumda elim boş gitti.
 
Osmani de sallamadan yıkıldı,
Yalnızlığın çalısına takıldı.
Almanya’da büklüm büklüm büküldü,
Ne saç kaldı, ne baş kaldı, yaş gitti.
 
MUAMMA 6
Hiç kimseye satma çaka,
Haddini bil tutma yaka.
Güzelliğini tanıtamam,
Neden acep güzel halka?
 
Herkes ile eyle toka,
Dilini tut basma faka.
Nasihatım kar etmiyor,
Neden acep güzel halka?
 
Su bağlama bozuk arka,
Kurban olma sakın marka.
Ben kendimi anlatamam,
Neden acep güzel halka?
 
Alman kızla düşe kalka,
Ateş düştü eve barka.
Ben renkleri gösteremem,
Neden acep güzel halka?
 
Osmani der; yanlış çarka,
Zalimlere çıkma arka.
Buradaki bu sözlerim,
Nasıl halka, neden halka?
 
YABANCI
Almanya’da doğan üçüncü nesle,
Türkiye yabancı, Türkçe yabancı.
Kırılan fidana, dağılan güle,
Bahçivan yabancı, bahçe yabancı.
 
Yitirmiş kendini şımarır, azar;
Sam yeli vurmuş, savrulup tozar,
Benliğine her gün bir şeyler yazar,
Kelime yabancı, hece yabancı.
 
Nerelisin desen, silayı bilmez,
Emmiyi, teyzeyi, halayı bilmez,
Sor horanı, barı, halayı bilmez,
Burada gündüze gece yabancı.
 
Düşman oldu çocuk kendi harsına,
Gider oldu, örfümüzün tersine,
Baba düşmüş mark kazanma hırsına,
Evinde yetişen gence yabancı.
 
Neslimizi bozdu bu garip ortam,
Ne Almancası tam, ne Türkçe’si tam.
Kültürsüz, ilkesiz çok yarım adam,
Dışına dost oldu, içe yabancı.
 
Akort tutmaz olmuş aklın telleri,
Ebeveyni üzer garip halleri.
Tarihe karışmış ananeleri,
Gelinin yüzünde peçe yabancı.
 
Osman’iyim uğraşırım yabanla,
Geri kaldım öküz ile sabanla,
Geleceğim teslim alan çobanla,
Ocağımı yıktı nice yabancı.
 
 
 
 
 
 
EY GURBETÇİ KÖYLÜM
Her sokakta yirmi-otuz boş hane.
Görün siz de hallerini köyümün.
Pek çoğu da harap olmuş, virane.
Görün siz de hallerin köyümün.
 
Güya ben de şair oldum yazacam,
Hayal kurup dağı-taşı gezecem,
Şimdi köyün bir resmini çizecem,
Görün siz de hallerini köyümün.
 
Çayırlı’dan tam kuzeye bükülür,
Bazen mıcır, bazen asfalt dökülür.
İki sene dayanmadan sökülür,
Görün siz de yollarını köyümün.
 
Güz gelince dolup-taşar merekler,
Her nedense karşılanmaz emekler.
Ufak-tefek keçi kadar inekler,
Görün siz de mallarını köyümün.
 
Evlerine kara kilit vururlar,
Geçip gider kurbet elde dururlar.
Araziyi hep icara verirler,
Gelin görün hallerini köyümün.
 
Bütün gençler gurbet ele yürümüş,
Köyün ufku kara duman bürümüş.
Her dikilen kavak, söğüt kurumuş,
Zor görürsün dallarını köyümün.
 
Dört bir yanda sular kaynar, coşardı,
Bent yapardık, dakikada taşardı.
Çimmek için çoluk-çocuk koşardı,
Şimdi görün göllerini köyümün.
 
Boş gezmirem, geven söküp duriram,
Dağ, bayırı sele-suya verirem.
Millerini çayırlara serirem,
Gelin görün çöllerini köyümün.
 
Kışları gel, dağlarında kızak kay,
Yazın keçi, inek, koyun, kuzu yay.
Berrak idi, akıp giden dere, çay,
Şimdi görün hallerini köyümün.
 
Bulgur, kartel, tandır ekmek...yiyirler,
Kadınları çarşaf, erham giyirler.
Biz gidirük, biz gelirük  diyirler,
Görün siz de dillerini köyümün.
Bu gurbet zincirin kıramadık biz,
Ayakları üstüne duramadık biz.
Köyümüze akort veremedik biz,
Kopardınız tellerini köyümün.
 
Talibi, iki sözün birin derken,
Arı konup, çiçek dalın eğerken,
Ordulular kovanları sağarken,
Çok ararız ballarını köyümün.
 
 
 
 
 
 
 
 
OTLUKBELİ
Erzincan’nın ırağında,
Manganez çıkar dağında.
Temmuz ayı sıcağında,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Vadin düzün, alanınla,
Göçen ile kalanınla,
Kurdun, kuşun, yılanınla,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Maden suyu, madeninle,
Koyun, kuzu güdeninle,
Tandır yakıp tüteninle
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Yaz baharı aylarınla,
Düğün dernek toylarınla
Dere, vadi, çaylarınla
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Kalacoşla, haşılınla
Çayır, çimen yeşilinle
Hasır, kem, el işinle,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Babukkoyla, boranınla
Kosalmayla, horanınla
Bostan, tarla süreninle
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Dağın taşın çayır, yonca,
Güller açmış gonca gonca.
Hele bir de bahar olunca
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Tandır ile soban ile,
Kotan pulluk, saban ile
Köyün, mezran, oban ile
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Fatih ile anılırsın,
Sınavlarda sorulursun,
Rüyalarda görülürsün,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Arpa, buğday, mısır, çavdar…
Fasulye, fiğ, kartel de var.
Şimdi evler tuğla duvar,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
 
 
Karadivan, Ağamçağım…
Otlu, sulu yayla, dağım.
Çok meşhurdur, balım, yağım
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Kışın yolun kapatır kar,
Bir cennettir sende bahar.
On tane şirin köyün var
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
 
Uzar gider dere, çayın
Sular coşar bahar ayın
At yanında oynar tayın
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Her gün olur tandır işi;
Mantı, haşıl, kete, bişi…
Büryanının yoktur eşi
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Bin bir çiçek otlu yazın,
Yayılıyor koyun, kuzun.
Ağaç dolu vadi düzün,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Vadinden bir çayın geçer.
Kurtlar, kuşlar suyun içer.
Çayırların koku saçar,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Körmen, anuğ, kekik otu…
Dana, kuzu, koyun eti,
Sende gördük o lezzeti,
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Düzenlenen mezarınla,
Meydanların, pazarınla,
Çizerinle, yazarınla
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Gurbet elde dertli başım,
Hasretinle geçti yaşım.
Gelir senden kışlık aşım
Ne güzelsin Otlukbeli!
 
Talibi der, bir gün gelsem,
Balın yağa katıp yesem.
Çok yakından sana desem;
Ne güzelsin Otlukbeli!

Bugün 8 ziyaretçikişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol